İklim değişikliğinin tarımsal üretimi tehdit ettiği günümüzde, sürdürülebilir gıda güvenliğini sağlamak yalnızca üretimi değil; kaynak yönetimini, teknoloji kullanımını ve çok aktörlü politikaları da kapsayan bütüncül bir yaklaşımla mümkündür. Dünya genelinde sıcaklık artışı, yağış rejimlerindeki kaymalar, kuraklıklar, seller ve zararlılardaki artış, gıda üretimini giderek daha öngörülemez hale getiriyor. IPCC raporlarına göre iklim değişikliği, 21. yüzyılın sonuna dek verimlilikte %10-25 arasında düşüşe yol açabilir. Bu tablo, yalnızca üreticiyi değil; tüketiciyi, tedarik zincirlerini ve politik karar vericileri de doğrudan etkiliyor.

Gıda güvenliği, tüm insanların her zaman aktif ve sağlıklı bir yaşam için gerekli olan besin ihtiyaçlarını karşılayabilmek amacıyla yeterli, sağlıklı, güvenilir ve besleyici gıdaya fiziksel ve ekonomik olarak sürekli erişebilmesi durumudur. Bu kavram, gıdanın bulunabilirliği, ulaşılabilirliği, kullanılabilirliği ve kararlılık boyutlarını kapsar. Ancak iklim değişikliği, artan eşitsizlikler, siyasi istikrarsızlıklar, zorunlu göçler ve doğal kaynakların tükenmesi gibi faktörler, gıda güvenliğini tehdit eden temel unsurlar olarak öne çıkmaktadır. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) tarafından yapılan bir araştırmaya göre, 2030 yılına kadar 35 ila 122 milyon kişinin sosyoekonomik statülerinde düşüş yaşayacağı ve bu durumun yoksulluğu artırarak gıda güvenliğini daha da zorlaştıracağı öngörülmektedir. Bu bağlamda, iklim değişikliğinin gıda sistemleri üzerindeki etkilerini anlamak ve sürdürülebilir çözümler geliştirmek, hem küresel hem de Türkiye bağlamında kritik bir öneme sahiptir.
İklim Değişikliğinin Gıda Güvenliği Üzerindeki Etkileri
İklim değişikliği, gıda güvenliğini tehdit eden en büyük küresel zorluklardan biridir. Artan sıcaklıklar, düzensiz yağış rejimleri, aşırı hava olayları (kuraklık, sel, fırtına), biyoçeşitlilik kaybı ve toprak bozulumu, tarımsal üretimi doğrudan etkileyerek gıda bulunabilirliğini ve erişilebilirliğini azaltmaktadır. IPCC’nin (Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli) 6. Değerlendirme Raporu’na göre, iklim değişikliği tarımsal verimliliği %10-25 oranında düşürebilir ve bu durum özellikle düşük gelirli ülkelerde gıda güvensizliğini artırabilir. Ayrıca, iklim değişikliğinin neden olduğu su kıtlığı, azot-fosfor kirliliği ve pestisit kullanımı gibi sorunlar, gıda sistemlerinin sürdürülebilirliğini daha da zorlaştırmaktadır.

Küresel gıda sistemlerinde bir diğer önemli sorun, gıda israfıdır. Her yıl yaklaşık 1,2 milyar ton gıda, yani küresel üretimin yaklaşık üçte biri israf edilmektedir. Yüksek gelirli ülkelerde hasat sonrası atıkların %50 oranında azaltılması durumunda, yoksul ülkelerde yetersiz beslenen insan sayısının 63 milyona kadar azalabileceği tahmin edilmektedir. Bu bağlamda, iklim değişikliği ve gıda israfı, gıda güvenliğinin sağlanmasında birbirini tamamlayan iki temel engel olarak öne çıkmaktadır.
21. YÜZYILDA GIDA GÜVENLİĞİNİN KRİTİK EĞİM NOKTASI
Küresel iklim değişikliği, tarım, su kaynakları ve ekosistemler üzerindeki etkileriyle güvenilir, besleyici ve ekonomik olarak erişilebilir gıdaya erişimi her geçen gün zorlaştırmaktadır. İklim koşullarındaki bu dramatik değişim, gıda sistemlerini sürdürülemez hale getirerek hem kentsel hem de kırsal nüfuslar için ciddi riskler oluşturmaktadır. Şu anda dünyada 700 milyondan fazla insan açlık çekerken, 2 milyardan fazla insan da besin yetersizliğine maruz kalmaktadır.
Değişen iklim, sadece tarımsal verimliliği azaltmakla kalmamakta, aynı zamanda hastalıkların yayılmasını, haşerelerin artışını ve toprak-sağlık ilişkisini de bozarak gıda sistemlerini zora sokmaktadır. Bu nedenle, gıda güvenliği artık salt bir tarımsal mesele olmaktan çıkmış, bir iklim, enerji, su ve sosyoekonomik istikrar sorununa dönüşmüştür.
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİN GIDA SİSTEMLERİ ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ
İklim değişikliği, artan sıcaklık, azalan yağış miktarları, ekstrem hava olayları ve toprak tahribatı ile birlikte bitki gelişimini doğrudan etkilemektedir. FAO›ya göre, dünya genelinde tarımsal verimlilik son 60 yılda ilk defa durağana yakın bir seyir izlemektedir. Özellikle mısır, buğday, pirinç ve soya gibi temel ürünlerde %10›a kadar verim kaybı yaşanması beklenmektedir.
Küresel su kaynaklarının %70›inden fazlası tarımsal sulama için kullanılmaktadır. Ancak kuraklık, yeraltı su seviyelerinde azalma ve buharlaşmanın artması gibi etkiler sulama altyapılarını yetersiz bırakmakta ve verim kayıplarına neden olmaktadır.

Yaygın göç eden zararlılar ve hastalıklar, iklim değişikliğiyle birlikte sınırları aşarak yayılmakta ve tüm gıda sistemlerini tehdit etmektedir. Afrika›dan gelen «tuta absoluta» gibi haşere türleri, domates gibi stratejik ürünlerde büyük zararlara yol açmaktadır.
Seller, fırtınalar ve kuraklıklar gibi ekstrem olaylar, hasat zamanlarını etkileyerek depolama, ulaşım ve işleme aşamalarında çok boyutlu krizler oluşturmakta, bu da gıda fiyatlarında dalgalanmalara yol açmaktadır.
TÜRKİYE ÖZELİNDE GIDA GÜVENLİĞİ VE İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ
Ege ve Akdeniz bölgelerinde görülen sıcaklık artışı, meyve ve sebze üretimini; Karadeniz bölgesinde yağış rejimindeki değişiklik ise çay, fındık gibi ürünleri etkilemektedir. GAP bölgesi ise su kaynaklarının azalmasından doğrudan etkilenmektedir.
Türk tüketicileri taze, yerli ve mevsimsel ürünlere yönelik bir güven algısına sahiptir. Ancak iklim koşullarından dolayı bu ürünlere erişimde sıkıntı yaşandığında, dondurulmuş ve işlenmiş gıdalara yönelim artmaktadır. Bu da sağlık ve beslenme açısından yeni tartışmaları beraberinde getirmektedir.
ÇÖZÜM STRATEJİLERİ VE POLİTİKA ÖNERİLERİ
İklim krizinin gıda güvenliği üzerindeki etkileri, yalnızca tarım sektörünü değil; enerji, su, sağlık ve kalkınma politikalarını da doğrudan etkilemektedir. Bu nedenle gıda güvenliği konusunda alınacak önlemler; bilimsel veriye dayalı, çok paydaşlı, disiplinlerarası ve iklim adaptasyonunu merkeze alan politikalardan oluşmalıdır.
Gıda sistemlerinin iklim değişikliğine hem neden olan hem de ondan etkilenen bir yapısı bulunuyor. Bu ikili ilişki, “iklim akıllı tarım” kavramının önemini artırıyor. FAO tarafından geliştirilen bu yaklaşım, üretkenliği artırırken sera gazı salımlarını azaltmayı ve adaptasyonu güçlendirmeyi hedefliyor. Isıya dayanıklı tohumlar, minimum toprak işleme, entegre besin yönetimi ve su hasadı sistemleri bu çerçevede ön plana çıkan uygulamalardan.

Modern tarımın tek tipleştirme eğilimine karşı agroekolojik yaklaşımlar, doğayla uyumlu üretim sistemlerini teşvik ediyor. Polikültür tarımı, doğal örtü bitkileri, orman-tarım geçiş alanlarının kullanımı, toprağın biyolojik yapısına saygı duyan yöntemler; verimliliği artırmakla kalmayıp, iklim risklerini de azaltıyor.
Uydudan izleme sistemleri, mobil tarım uygulamaları ve veri odaklı erken uyarı mekanizmaları, çiftçilerin iklim koşullarına karşı hızlı uyum sağlamasını mümkün kılıyor. Gelişmiş ülkelerde verimlilik artışlarının önemli bir kısmı bu dijitalleşmeye bağlanıyor.
Gıda İsrafının Azaltılması
Gıda sisteminin verimliliği yalnızca üretimle değil, üretilenin ne kadarının sofraya ulaşabildiğiyle de ölçülüyor. UNEP’in 2022 Gıda Atığı Endeksi’ne göre dünyada üretilen gıdanın üçte biri israf ediliyor. Bu yalnızca ekonomik bir kayıp değil; aynı zamanda büyük bir çevresel maliyet anlamına geliyor. İsrafı azaltmaya yönelik politikalar, hem iklim dostu hem de gıda güvenliğine katkı sağlayan etkili adımlar arasında.
Tarımsal üretimde en kritik girdilerden biri olan su, aynı zamanda iklim değişikliğinden en çok etkilenen kaynaklardan biri. Damla sulama, gri su kullanımı, su kullanıcı birliklerinin katılımcı yönetimi gibi yöntemler, hem kırsal kalkınmayı hem de sürdürülebilirliği destekliyor.
Sürdürülebilir dönüşüm ancak çiftçinin, kooperatiflerin, STK’ların ve yerel yönetimlerin karar alma süreçlerine aktif katılımıyla mümkün olabilir. Toplum temelli adaptasyon modelleri, yereldeki bilgi ve deneyimi güçlendirerek iklime dirençli bir yapı oluşturur.
İklime Duyarlı Teşvik Mekanizmaları
Tarımsal destekleme politikaları, üretim biçimlerini yönlendirmede güçlü bir araçtır. Ancak bu desteklerin çevresel etki gözetilmeden dağıtılması, uzun vadede sistemi daha kırılgan hale getirir. Bu nedenle iklim dostu uygulamaların teşvik edilmesi, sigorta sistemlerinin iklim risklerini de kapsaması gibi yeni nesil destekleme modelleri geliştirilmeli.
İklim değişikliğinin etkileri bölgesel farklılıklar gösterdiğinden, yerel koşullara özgü çözüm üretmek için araştırma altyapısının güçlendirilmesi büyük önem taşır. Tarımsal Ar-Ge yatırımları, özel sektörle iş birliği içinde yaygınlaştırılmalı.
Gıda Ticaretinde Uyumlu Politikalar
İklim kaynaklı arz dalgalanmaları, gıda ithalat ve ihracat politikalarını doğrudan etkiliyor. Bu nedenle bölgesel iş birlikleri, gıda rezerv sistemleri ve kriz dönemleri için istikrarlı ticaret kuralları hayati hale geliyor.
Kentler, hem tüketimin merkezi hem de kırdan kente göçün yöneldiği yerler. Bu nedenle şehir tarımı, dikey tarım ve topluluk bahçeleri gibi uygulamalar yalnızca üretimi değil; toplumsal dayanışmayı da güçlendiren araçlar olarak desteklenmeli.

İklim değişikliği ve gıda güvenliği ulusal sınırlarla sınırlı olmayan, küresel düzeyde eşgüdüm gerektiren sorunlardır. Gelişmekte olan ülkelerin finansal ve teknolojik kaynaklara erişiminin artırılması; Yeşil İklim Fonu gibi mekanizmaların etkin kullanımı; bilgi ve deneyim paylaşımını destekleyen bölgesel platformların kurulması bu açıdan kritik önemdedir.
Gıda güvenliği, yalnızca üretim hacmiyle değil; dayanıklılık, sürdürülebilirlik ve eşitlikle ilgilidir. Bu karmaşık yapının iklim değişikliğiyle birlikte daha da kırılgan hale gelmesi, çözümlerde çok yönlü bir yaklaşımı zorunlu kılıyor. Tarımdan enerjiye, şehir planlamasından sosyal politikaya kadar tüm alanları içine alan entegre çözümler geliştirilmeden, iklim dostu ve adil bir gıda sistemi mümkün değil.