Tüm insanlığın kanayan yarası olan açlık sorunu her geçen gün artarak büyüyor. Birçok yardım kuruluşu açlık ve yetersiz beslenmeye karşı mücadele ediyor. Dil, din, ırk, kültür farkı gözetilmeden yapılan yardımlaşma maalesef yetersiz kalıyor. Yaşanan beslenme dengesizliği bir tarafta obezite ölümlerini, diğer tarafta da açlığın getirdiği ölüm ve güvenlik tehditlerini beraberinde getiriyor.
Dünya nüfusu sürekli artmakta ve insanların büyük çoğunluğu artık şehirlerde yaşamaktadır. Teknoloji baş döndürücü bir hızla gelişirken, ekonomiler de buna paralel olarak, birbirine bağlı hale gelmiş ve küreselleşmiştir. Ancak birçok ülke, bu yeni ekonominin parçası olan sürekli büyümeyi henüz yaşamamış. Bir bütün olarak dünya ekonomisinin büyümesi beklendiği ölçüde gerçekleşmemiş. Çatışma ve istikrarsızlık artarak sürekli bir hal almış, daha büyük insan gruplarının yer değiştirmesine neden olmuştur. İklim değişikliği ile artan iklim değişkenliği ve olağandışı hava olayları tarımsal verimliliği, gıda üretimini ve doğal kaynakları olumsuz etkilemektedir. Bu durum, gıda sistemleri ve kırsal geçim kaynakları üzerinde de etkili olup çiftçi sayısında düşüşe yol açmaktadır. Bunların hepsi, dünya çapında gıdanın üretiminde, dağıtımında ve tüketiminde önemli değişikliklere ve gıda güvenliği, beslenme ve sağlıkla ilgili yeni zorluklara neden olmaktadır.
Birleşmiş Milletlerin, resmî kurumların ve sivil toplum kuruluşlarının yer aldığı uluslararası ittifak, ileri düzeyde gerçekleşen açlığın temelinde yatan nedenleri ele alan yıllık Gıda Krizleri Küresel Raporu’nun yeni sayısını yayınladı. Küresel Rapor’da yer alan ana bulgulara göre küresel salgın nedeniyle, açlık eşiğindeki kişi sayısı iki katına çıkabilir. Bir yandan Covid-19 öte yandan bir başka acil durum, gıda güvenliği, insanların hayatını tehdit ediyor. 2020 Küresel Gıda Krizi Raporu’na göre hâlihazırda küresel ölçekte 135 milyon kişi açlık sınırındayken; yıl sonuna kadar bu rakamın 265 milyona yükselme ihtimali bulunuyor.
COVİD-19 İNSANİ YARDIMLARI VURABİLİR
Bu yıl dördüncüsü hazırlanan rapor; yaşam ve geçim kaynakları üzerinde büyük bir etkisi olan akut gıda tehlikesinin giderek yaygınlaşma ihtimaline odaklanmakta. Rapor, gıda güvenliğine ilişkin tehlikeyi asgari, gerilimli, krizde, acil ve afet durumu olarak beş farklı kategoride ele almakta. Rapor ölçeğine göre halihazırda 135 milyon kişi açlık sınırındayken bu etkileri Aşama 3’ten itibaren hafifletmek için acil önlemler almak gerekmekte. Rapor, 2020 yılında akut gıda güvensizliğinin temel nedenlerinin; uluslararası sistemdeki çatışmalar, kötü hava koşulları, çöl çekirgeleri, göç, ekonomik şoklar ve Covid-19 salgını olacağını vurguluyor.
Rapora göre Covid-19 krizi nedeniyle küresel ekonomi daralacağından, büyük insani yardım kuruluşlarında fon kesintileriyle karşı karşıya kalınabilir. Dünya Gıda Programı Başkanı’na göre bu gerçekleşirse her gün 300.000 kişi gıda krizi nedeniyle hayatını kaybedebilir. Raporu analiz eden Visual Capitalis uzmanı Iman Gosh, “Covid-19 virüsünün oluşturduğu toz bulutu çökünce, gıda krizini daha net göreceğiz” diyor.
Birleşmiş Milletler örgütünün 2018 yılında yayınladığı “Gıda Güvenliği ve Beslenme Raporu” na göre dünya genelinde açlıkla mücadele eden insan sayısı, 850 milyona yaklaşmış durumda. Bu aç insanların büyük çoğunluğu Sahra Altı Afrika bölgesinin ülkelerinde yaşamaktadır. Sahra Altı Afrika bölgesinde aç insanların genel nüfusa oranı son 5 yılda %20,7’ den %24,1’ e ulaşmıştır.
Milenyum Kalkınma Hedefleri doğrultusunda yürütülen kapsamlı programlar ve kampanyalar sayesinde 2000-2015 yılları arasında dünya genelinde açlık sorununun çözümüne yönelik önemli ve istikrarlı ilerlemeler kaydedilmiş. Ancak ne yazık ki 2015 yılı itibariyle bu durumda olumsuz yönlü değişmeler yaşanmış ve aç insan sayısında yeniden artışlar başlamış. Günümüz itibariyle dünya genelinde aç insan sayısı 850 milyona yaklaşmıştır. Bu durum Birleşmiş Milletler’in “2030 Yılına Kadar Açlığa Son” hedefinin ne kadar zor ve ulaşılmaz olduğunu bizlere göstermektedir.
Birleşmiş Milletler ve ona bağlı çalışan organların iş birliği ile 2000 yılında yürürlüğe koyulan ‘Milenyum Kalkınma Hedefleri’nin en önemli aşamalarından birini açlıkla mücadele hedefleri oluşturmuştur. Bu hedef kapsamında başta Asya, Latin Amerika, Afrika ve Karayipler bölgeleri olmak üzere dünyanın çeşitli bölgelerinde sürdürülebilir programlar ve kampanyalar ile açlık ve yetersiz beslenme sorunlarının ortadan kaldırılması hedeflenmişti. Yürütülen istikrarlı çalışmalar neticesinde özellikle Asya ve Latin Amerika ülkelerinde çok olumlu neticeler alınmıştı. Afrika ülkelerinde de olumlu sonuçlar alınmasına karşın ne yazık ki varılan seviye umulandan çok daha aşağıda kaldı.
TERÖR, AÇLIK VE YOKSULLUĞU ARTIRIYOR
Kıta genelinde görülen sınırlı iyileşmenin temel nedenleri incelendiğinse ise ana etkenin Birleşmiş Milletler’in hedef ve programlarından ziyade küresel değişimler odaklı olduğu fark edilmektedir. Bu noktada kaydedilen ilerlemelerde ana etkenin, Soğuk Savaş’ın bitimine müteakiben kıtaya silah ve mühimmat akışının kesilmesi, bunun sonucunda kıtada etnik ve dinsel temelli çatışmaların son bulması ve buradan hareketle Afrika ülkelerinin göreli bir istikrar sürecine girmeleri olduğunu özellikle vurgulamak gerekmektedir.
Ancak birinci on beş yıllık Milenyum Kalkınma Hedeflerinin son bulduğu 2015 yılından bugüne kıta genelinde açlığın yeniden artışa geçmesi bu aşamada programın etkinliği üzerinde yeniden düşünülmesini zorunlu kılmıştır. Bu aşamada raporun bir diğer temel görüşü; kıtada açlığın yeniden yükselişe geçmesinin yine küresel gelişmelerden bağımsız düşünülemeyeceğidir. Özellikle kalkınma programının bitiş döneminde küresel terörizmin Afrika ayağının ortaya çıkması ve bölgede radikal örgütlerin faaliyetlerini ve etki alanlarını arttırması kıtada yetersiz beslenme ve açlık sorunun yeniden gündeme gelmesinde temel etken olmuştur.
Afrika ülkelerinde artan terörizm ve ona ek olarak yetersiz ve işlevsiz devlet mekanizmalarından kaynaklı açlık ve beslenme krizleri özellikle Sahra Altı Afrika ülkelerinde kitlesel göçler, sınıf çatışmaları, yönetim mekanizmalarına karşı kitlesel eylemler ve yerel çatışmalardan beslenen savaş lordları gibi başka krizlere neden olmuştur. Açlık ve yetersiz beslenmenin tetiklediği bu diğer krizler Afrika kıtasında en yayın Kamerun ve Nijerya ülkelerinde görülmüştür.
AFETLERDE BESLENMENİN ÖNEMİ
Beslenme; canlılığın gerekliliğini yerine getirmek ve metabolizma faaliyetlerini sürdürebilmek için gereken besin maddelerinin ve enerji kaynağının dış ortamdan alınması faaliyetidir. Besinler, bedende gerçekleşen kimyasal tepkimeler için gerekli enerjinin yanı sıra bedene destek olan, hücrelerin oluşması ve yenilenmesi için gereken maddeleri de sağlar.
Beslenme; sadece açlık duygusunu bastırmak, karın doyurmak ya da gelişigüzel yemek içmek olmayıp sağlığı korumak, geliştirmek ve yaşam kalitesini yükseltmek için vücudun gereksinimi olan besin öğelerini yeterli miktarlarda ve uygun zamanlarda almak için bilinçli yapılması gereken bir eylemdir.
İnsan vücudu; büyümek, öğrenmek, çalışmak, hareket edebilmek, düşünebilmek, sağlıklı kalabilmek gibi nedenlerle yeterli miktarda doğru besine ihtiyaç duyar. Bu nedenle sağlık ve beslenme yakından ilişkilidir. Vücudun büyümesi, yenilenmesi ve çalışması için gerekli olan enerji ve besin öğelerinin her birinin yeterli miktarlarda alınması ve vücutta uygun şekilde kullanılması durumu “yeterli ve dengeli beslenme” ifadesi ile açıklanır. Sağlıklı beslenmenin hedefi; yeterli ve dengeli beslenmenin sağlanmasıdır.
Yeterli ve dengeli beslenen birey her yönden sağlıklı görünümdedir. Tersi durumda birey sağlıksız görünümde, hareketleri ağırlaşmış, isteksiz, iştahsız ve yorgundur. Ayrıca, zihinsel gerilik, hal ve hareketlerde dengesizlik, yetersiz beslenmenin ileri aşamadaki işaretlerindendir.
Afet gibi normal yaşamı kesintiye uğratan olağanüstü durumlarda da sağlıklı beslenmenin sağlanması son derece önemlidir. Büyük kayıplara neden olan afetlerde sağlık ve beslenme hizmetlerinin organizasyonunun etkin bir şekilde sağlanması, insanların felaketin hem fizyolojik hem de psikolojik sonuçlarının üstesinden gelebilmeleri için zorunludur. Acil durumlarda beslenme programlarının amacı; yeterli, dengeli ve sağlıklı beslenme koşullarını sağlamak ve insanların yetersiz, dengesiz ve sağlıksız beslenmesini önlemektir.
Afet ve acil durumu takip eden kritik saatlerde afetzedelere çorba, çay, yüksek enerjili besin maddeleri gibi sıcak bir içeceğin verilmesi, beslenme ihtiyacını karşılarken afetten etkilenen insanlara psikolojik destek sağlayan bir araçtır. İlk günlerde hazır besinlerin (kolay tedarik edilebilir, herhangi bir işlem gerektirmeyen ekmek, simit, kek, bisküvi, meyve suyu, yüksek enerjili besin maddeleri vb. verilmesi uygundur. Bu dönemde özellikle tüketimi kolay, çabuk bozulmayan gıda maddeleri sağlanmalıdır.
Afet ve acil durumun büyüklüğüne göre beslenme hizmetinde kullanılacak araçlar değişiklik arz edecektir. Afet ve acil duruma hızlı ve etkin müdahale hayati önem taşıdığından dolayı alana kolay intikal edebilen, kurulumu kolay ve hızla hizmet sunabilen araçların öncelikle kullanımı uygun olacaktır. Kapsamı ve hizmet kapasitesi dar alanlarda öncelikle ikram araçları kullanılırken; kapsamı geniş ve büyük hizmet kapasitesi gerektiren alanlarda ikram araçları ile birlikte mobil mutfaklar, mobil fırınlar, mutfak kitleri, seyyar mutfaklar ve modüler sistemler de eş zamanlı olarak sevk edilmekte ve kullanılmaktadır.