Mine Ataman
BBM Dergisi Yayın Danış Kurulu Üyesi ve Tohum Platformu Kurucusu
“Beslenmenin geleceğinde; az hammadde ile üretilmiş, proteince zengin, lif oranı yüksek, zayıf glüten, glisemik indeksi düşük ürünler olacak. Yani temelde yerel tahıllar ile yapılmış un mamülleri, bakliyat ürünleriyle proteince zenginleştirilebilir. Coğrafyanın farklı meyve ve sebzeleriyle birlikte hem sağlıklı hem trendlere uygun bir un mamülleri markası yaratılabilir.”
Ananası ilk gördüğümde okulda yerli malı haftası kutlamaları yapılıyordu. Çok güzel ve mucizevi bir şekli vardı. Vazoya konan çiçekler gibi ihtişamlıydı. Onun arkasından birçok ithal meyve sebze hayatımıza girdi.
Önceleri kışın karpuz yemek itibar meselesi, rengarenk domates ve kapya biberleri gastronomiye yeni bir bakış açısı kazandırmıştı. Uzak ülkelerin bilmediğimiz tarım ürünleri market raflarında yerini hızlıca almıştı.
Global düşünce yapısı pazarda henüz doyuma ulaşmadan, bölgesel pazarların yükselişini izler olduk.
Yerli ve eski mutfakların yükselişe geçmesiyle beraber, glokal kavramıyla tanıştık. “Küresel düşün, yerel hareket et” mottosu gastronomiyi şekillendirirken, tarım ve turizm sektörü de gelişmeler karşısında pozisyonunu yeniden dizayn ediyordu.
2019 yılı turizm sektöründe birçok ilkin yaşandığı, gastronomi turizminin yükselişe geçtiği bir yıl olarak not edilmişti.
Gastronomi turizminde başarılı olan ülkeler turizmden önemli bir pay almaya başladı. Turizm Bakanlığı 2020 yılını gastronomi yılı ilan etti.
Tam da bu noktada tarımsal ürünler, onların hikayeleri ülke markalarını konumlandırırken önemli bir avantaj oldu.
Peru mutfağı, Bask Bölgesi mutfak ekolü, kuzey ülkelerinin gastronomideki yükselişine tarım endüstrisi ve tarım politikalarının katkısı elbette çok önemliydi. Ülkemizde Gaziantep örneği gastronomideki gücünü Mezopotamya’daki eşsiz tarım zenginliğine borçluydu.
Özellikle de yerel tarımsal ürünler, yerel mutfaklar, endemik türler, eski mutfaklar gastronomi turizminin en önemli çalışma alanlarıydı.
2020 yılı gastronomi turizmi hedefleri oldukça iddialı olarak açıklanmıştı. Tarım ve turizm aynı potada buluşup ülke için değer yaratacaklardı. Nitekim her şey güzel giderken, korona virüsü patlak verdi.
Korona virüsü birçok sektörü olduğu gibi turizmi de derinden etkiledi. Turizmle ilişkili ulaşım, konaklama, yiyecek içecek ve tarım gibi sektörlerin konunun dışında kalması elbette mümkün olmayacaktı.
Şimdiden sezon 3-4 ay geç açılacak. Uluslararası ve yerel uçuşlar iptal edildi. Tarım ürünleri ihracatı yapan firmalar, makine firmaları, ihracatçı birçok firma ihracat hedeflerini çoktan revize etti bile.
Tarım sektörü sadece turizme hammadde üreten yönüyle mi etkilendi acaba, söz konusu krizden.
Hiç kuşkusuz tarım artık sadece beslenme ile ilgili bir endüstri değil. Artan nüfus oranları, işsizlik, açlık, karbon ayak izi gibi birçok etmenden ötürü stratejik öneme sahip bir alan.
Geleceğin toplumlarının vereceği en önemli sınavlardan biri beslenebilme, sağlıklı beslenme. Gıdaya erişim dünya devletlerinin üzerinde çalıştığı geniş bir alan. Yanlış beslenme yüzünden toplumların geleceği tehlikede.
Bu anlamda sosyal devlet anlayışı içerisinde beslenme ile ilgili her konu temelde devletlerin geleceğini etkileyecek.
Bu anlamda Tarım, Turizm ve Sağlık bakanlıkları ortak strateji geliştirmeli. Tarımda fark yaratmak için teknolojiyle buluşmak.
Türkiye’nin, gelecek beslenme modellerine uygun, katma değerli besinlerin üretilebileceği bir üs haline dönüştürülmesi sadece karar meselesi.
Tohumculuğun geleceği için korona virüs bir fırsata dönüştürülebilir, tohumculuğun hedefleri yeniden çalışılabilir.
Koronavirüs salgını birçok anlamda tarım endüstrisinin yeniden şekillendirilmesi yönündeki yorumların, yüksek sesle dile getirilmesini akla getiriyor.
Neden mi?
Peru’dan ithal kinoalı salatamı keyifle yerken bir zamanlar kurduğumuz hayallerin korona virüsü yüzünden sekteye uğramasını düşündüm.
Dünyanın öbür ucundaki köylere yerel ürünlerimizi ihraç etme fikri epey keyifli ve karlıydı. Küçük bir virüs şimdi bizi yolumuzdan mı alıkoyacaktı.
Kapılar kapanır kapanmaz kıtlık hissini sonuna kadar yaşayıp rafları boşalttık. Binlerce yıllık Hitit masallarındaki gibi tahıl ambarlarına dönüş yaptık.
Aklıma ilkokulda öğretmenimizin bize gururla anlattığı “Türkiye tarımda kendi kendine yetebilen 7 ülkeden biridir” cümlesi geldi. Uzun zamandır konuşulmayan bir konuydu.
Kapitalist ekonomide “nerede ürettiğin önemli değil tüm dünya senin pazarın” sloganının nasıl coşkuyla seslendirildiğini hatırladım. İşte bu yüzden tarım endüstrisi yeniden şekillendirilmeli.
Anadolu’nun tarımın ve tohumun merkezi olduğunu düşünürsek bir tarım ülkesi olarak yeniden konumlandırılmalı.
Özellikle de tohum mirasımız, genetik zenginliğimiz geleceğin tarım ürünlerini tasarlarken en önemli avantajımız olacak hiç kuşkusuz.
Hali hazırda Türkiye’de bulunan gen bankalarındaki yerel tohumlar ıslahçıların en önemli materyalleri. Türkiye’nin, gelecek beslenme modellerine uygun, katma değerli besinlerin üretilebileceği bir üs haline dönüştürülmesi aynı zamanda Türk fırıncılığının önünü açacaktır.
Ata tohumları konuya vakıf olmayanların hakkında sıkça konuştuğu konulardan. Yerel çeşitler için gerçek bir fırsat gündemde. Nasıl mı?
ANADOLU EKMEK MARKASI İLE DÜNYA PAZARINA…
Beslenmenin geleceğinde; az hammadde ile üretilmiş, proteince zengin, lif oranı yüksek, zayıf glüten, glisemik indeksi düşük ürünler olacak.
Yani temelde yerel tahıllar ile yapılmış un mamülleri, bakliyat ürünleriyle proteince zenginleştirilebilir.
Coğrafyanın farklı meyve ve sebzeleriyle birlikte hem sağlıklı hem trendlere uygun bir un mamülleri markası yaratılabilir.
Hikaye derseniz Mezapotamya’nın tarihinde. Anadolu’nun 12 bin yıllık tahıl, tohum ve ekmek mirasında.
Yaratılacak un mamülleri markası Göbeklitepe, buğdayın anavatanı Anadolu üzerine konumlandırılacak. Değer önerisi; sağlık, tarih, mitoloji olacak.
Türkiye’nin yurt dışı tanıtımlarında söz konusu marka tıpkı çay ve Türk kahvesi gibi temel ürün olarak kullanılacak. Ekmek, atıştırmalık, cips gibi ürünler; geçleri, gastronomi meraklılarını hedefleyecek.
MİLLİ TOHUMCULUK GELECEĞİN EKMEĞİ İÇİN TAHILLAR ÜRETMELİ
Sektör Anadolu’nun un mamülleri markası için çalışırken tohumculuk da markanın ihtiyacı olan katma değerli tarım ürünleri geliştirecek ve üretecek.
Tarım üretim alanları ile gıda üretim fabrikaları yanı coğrafi olarak aynı lokasyonda yer alacak. Ortak bir strateji geliştirilecek.
Gıdanın geleceği tohumculuk.
Coğrafya ile uyumlu, yerel tarım ürünleri ile geleceğin besinlerini üretmeliyiz. Fonksiyonel gıda pazarına ürün üretmenin, hammadde teminin önemini giderek özem kazanıyor.
Çok kısa zaman önce; Mars’ta hayat var mı umuduyla Mars ekmeği yapmaya çalışırken şimdi gezegenimizdeki zorlu süreçler için insanlığı ayakta tutacak ürünlerin peşinden gitmeliyiz.
GELECEĞİN EKMEĞİ…..
Geleceğin ekmeği tam da böyle dönemler için planlanmış bir ekmektir. Proteince zenginleştirilmiş, sağlıklı ekmekler hiç kuşkusuz geleceğin beslenme trendleri için en önemli besindir.
Farklı hububat çeşitleriyle zenginleştirilmiş unlarla yapılan lifli ekmekler hem sağlıklı hem de doyurucudur. Raf ömrü uzun olan ekmeklerin üretimi de stoklaması da daha kolaydır.
Bu bakımdan uzun süre evde tutarak onlarla beslenebiliriz. Dünya korona virüs tehdidini atlatır atlatmaz sektör; bu konuyu ivedilikle gündemine almalıdır. Geleceğin ekmeği geleceğin ekmek fabrikalarında üretilmelidir.
Yeri gelmişken insan eli değmeden, % 1oo ekşi maya ile pişmiş donuk ekmek üreten fabrikaların da bir an önce yapılması gerektiğini inanıyorum. Yaşanan süreçte bir çok yeni nesil ekmekçi dükkanı kapattı.
Oysa geleneksel fırıncılar işin başında onların da belli bir üretim kapasitesi var ve ne olursa olsun tam otomasyon olmayan fırınlar var. Endüstri 4.o fırınlar bir an önce sektörün gündemine alınmalı.
Teknoloji sektörün hijyen sorununu da çözecektir. Ekşi mayalı ekmek çocukların sağlıklı beslenmesi için en önemli konu olsa gerek.
Özellikle artizan ve yüksek fiyatlı ekmeğe erişimi bulunmayan gruplar için ekşi mayalı ekmek fabrikalarında uygun fiyatlı ekmek üretmek sektörün de ilgili kurumların da desteğiyle milli bir sağlık konusu olarak görülmelidir.
EKMEK BİZİM EN DEĞERLİ DOSTUMUZ
Bu süreçte tahılın ne denli önemli olduğunu gördük. Ekmek yemekten imtina edenler bile ilk olarak un, makarna ve değişik bakliyatları satın aldılar.
Söz konusu durum sadece ülkemize dönük bir davranış modeli değil, dünyanın dört bir tarafında ilk stoklanan ürünler hep un ve tahıl çeşitleri oldu.
Yani ne kadar modernleşirsek modernleşelim, bazı uzmanlar ne kadar ekmek ve tahıllarla ilgili yanlış bilgilendirmeler yapsalar da gördük ki tahıl ve ekmek bizim en değerli dostumuz.
Tarım politikaları devletlerin ulusal güvenlik politikaları kadar değerli ve stratejik önem arz etmeye başladı.
Gıda noktasında kendimize yetmek stratejik bir güçtür. Birçok farklı alanda güçlü olmak değerli ve elzem olmakla birlikte sınırlar kapandığında dünya ile bağ koptuğunda halk sağlığı ve sürecin doğru yönetilebilmesi için en hassas konu beslenme ve sağlık olacaktır.
Bu gün rahatız çünkü depolarımız tahıl dolu, rahatız çünkü kapılar kapansa milli tohumculuk firmalarının tohumlarıyla ekim yapabiliriz.
Şu anda yurdun dört bir tarafında ekimler yapıldı. Hasat başlayacak. Tarımda güçlü olmasaydık kıtlık yaşanabilirdi.
Yeterli mi değil.
Şimdi daha fazla önem vererek, tarımda daha stratejik planlar yapmalıyız.
TARIMIN GELECEĞİ TOHUM… DÜNYANIN GELECEĞİ TARIM …..
Tam bu noktada tarım endüstrisi için bazı çalışma konuları ivedi belirlenmelidir.
• Milli tohumculuk sektörünün yeniden yapılandırılması.
• Tohumculuğun hedeflerinin planlanması.
• Tarım teknolojilerinin, üretim endüstrisiyle buluşturulması
• Tarımsal üretim ve gıda üretim alanlarının ortak planlanması
• Gelecek beslenme modellerine uygun katma değerli tarım ürünlerinin üretim altyapısının oluşturulması
• Doğru gıda ile beslenmenin temel insanlık hakkı olduğu kuralından yola çıkılarak gıdaya erişim konusu toplumu kapsayıcı şekilde yeniden planlanması
• Tüm projelerin uygulamaya geçiş aşamasında gerekli finansal konuların çözülmesi
• Sektörün savunma, teknoloji, ticaret, sağlık ve eğitim bakanlıkları gibi farklı alanlarla işbirliği boyutlarının planlanması.
Ata tohumları ekelim, evde ekmek yapalım, sözde İsrail tohumu olan domatesleri yemeyelim söylemleriyle geleceğe hazırlanmak, gelecekteki olası virüs salgınlarından, beslenme sorunlarından, ekonomik krizlerden kurtulmanın elbette çözümü olmayacaktır