BLOG

Buğdayın meşakkatli hayat yolculuğu

28 Ocak 20225 dk okuma

Tohum tanesi olarak tarlaya atıldıktan sonra aylarca sıcak, soğuk, kuraklık, yağmur, kar, fırtına ve rüzgar gibi çeşitli doğa olaylarına maruz kaldıktan sonra başaktan sıyrılıp değirmenlere doğru yol alan buğday buralarda öğütülüyor, usta ellerde şekillenerek fırınlardan sofralarımıza konuk oluyor. Buğdayın Yolculuğunda un hamura, hamur çeşit çeşit ekmeğe, böreklere, tatlılara dönüşüyor. Lavaşı, pidesi, tırnaklısı; bazlaması, katmeri, baklavası ile buğdayın dönüşümüne her gün tanıklık ediyoruz.

Bayram Umut
Ürün Danışman Müdürü

Bu kadar fazla çeşit unlu mamul varken, bu ürünlerin ham maddesini düşünmeden edemiyor insan. Ekmeğinden baklavasına, böreğinden makarnasına, irmiğinden bulguruna, bisküvisinden pastasına kadar binlerce unlu mamulün ham maddesi olan buğdayın kıymetini ne kadar biliyoruz? 

Bunun için bir farkındalık çağrısına ihtiyaç var mıdır diye düşünmeden edemiyor insan. Çünkü farkındalık ve empati; hayatı, nimeti ve evrendeki her şeyi bize hatırlatıyor. Biz insanlar bakmakla görmek arasındaki farkı akıl edebiliyor muyuz?

Buğday, insana yaşattığı lezzet ve kattığı enerji kaynağının nimeti olarak birinci elementtir. Buğday olmasaydı ilk kaybeden fırıncı ve pastacılık gibi gıda sektörü olurdu. Buğdayın hayat yolculuğunu anlamak için bir ekmek pasta emekçisi olarak görünmeyeni veya görmek istemediğimizi gözler önüne sererek farkındalığı paylaşmak istiyorum.

Ekmek ve unlu mamul ustası olarak buğdayın neler çektiğini çok iyi biliyorum. Hatta onun çektiklerini düşünürken adeta onunla yaşıyorum diyebilirim. 'Tok açın halinden anlamaz' şeklinde bir atasözümüzü buğdayı anlamak için çok kıymetli buluyorum. 

Buğdayın bizim için lezzetli bir lokma haline gelene kadar çektiği sıkıntıları anlarsak belki o zaman daha çok kıymet veririz. Günümüze baktığımızda tokun açın halinden anlamadığı gibi, bizlerin de buğdayı anlamadığımız bir gerçek aslında. Buğdayın nimetlerini en iyi anladığımız zaman biz insanoğlunun aç olduğu zamanlardır. İşte bu yüzden farkındalık ve empati tüm nimetlerin şükrüdür diyebilirim. 

Buğday ve insan birer tohumdur. Her ikisi de karanlıkta büyür. Tarlaya tutunan başak olur, anne tarlasına (rahim) tutunan insan olur. Tabi ki bu bir başlangıçtır. Hayata ilk adımdır. Yaşam her zaman kalp ritmi gibi inişli çıkışlıdır. Bütün canlılar ve nimetleri için hayat her zaman bayram olmuyor. Hayatın bayram olması çabayla, empatiyle, farkındalıkla aklı kullanmaktır, farkı fark etmek anlamlandırmaktır. 

Buğdayın doğumu ve hayata başlaması çok ama çok zordur. Tarlada kar, yağmur, rüzgar, fırtına, soğuk, sıcak, sel ve kuraklık gibi doğa olaylarının yanı sıra yabani otlar ve hayvanlarla mücadele ederken adeta her türlü sıkıntının acısını yaşar. En büyük korkusu ise daha filizlenip başağa duramadan kuşa-böceğe yem olmaktır. Bu zor süreçleri atlatan buğday tohumları başak olur. Ama yine de biçerdöveri atlatamaz. Biçer gelir başakla samanı keser, anne karnındaki çocuğun göbeğini keser gibi. 

Artık ikisi de hayata yeni bir tecrübe yeni bir heyecanla başlarlar. İnsanoğlu hayata başlarken nasıl memleketini anasını, babasını, cinsiyetini, ırkını ve rengini seçemiyorsa buğday tohumu da yeşereceği ve hayat bulacağı toprağı, coğrafyayı ve iklimi seçemez. Ama buna rağmen filizlenmeye başladığında her ikisi de hayata tutunmak için büyük çaba harcarlar. Bir daha geriye dönemezler.


Buğdayın hayat yolculuğu böyle devam eder. Başaklarından kurtulan buğday tanelerinin yolculuğu değirmenlerde ayrılmaya başlar aslında. Buğday taneleri değirmende temizlenip tam rahatladığını sandığı sırada yeni bir yola koyulur. Oysaki değirmenlerde; tarlada çektikleri acıyı arayacaklarını bilemezler. Mini minnacık küçük buğday tanesini öylesine öğütüp ayrıştırıyoruz ki bir buğday tanesinden 8 farklı ürün çıkarıyoruz. Bunlar;  Kaba Kepek, İnce Kepek, Rozman, Ruşeyim, Guluten, Nişasta, Un ve Tam Buğday Unu. 

Tabi ki bunlar bir emeğin, çabanın, acının sonucunda oluşuyor. Buğday değirmende, insan hayata ezilerek kemale erir. Buğdayın çabası ve varlık amacı; insana tüm çektiği acıları tatmak değil, onların hayatlarına lezzet katmak, enerji kaynağı olmaktır. İnsanoğlunun buğdaya ve una karşı beslediği saygı ve ona verdiği “nimet” değeri çok anlamlı ve kıymetli ama samimi değil. 

Samimi olsaydı tüm nimetlerin genleriyle oynamazdı. İnsan karını doyar, fakat gözü doymayınca daha çok kazanmak için hem kendisini hem de karakterini tüketiyor. Açgözlülük yaparak sonradan kazandıklarımızı kendi ellerimizle tehlikeye attığımız sağlığımız için harcıyoruz. Yani açgözlülük pize pahalıya patlıyor. 

Diğer tüm nimetler gibi buğday da hayat yolculuğunda o kadar sıkıntı ve zorlukla başa çıkıp, un olarak mertebe atlıyor. Çeşitli ustaların ellerinde ve makinelerde yoğrularak, ezilerek, kesilerek, katlanarak, oklavalarla yufka ve diğer unlu mamuller için çeşitli şekillere bürünerek yolculuğuna devam ediyor. Hiç suçu günahı yokken, asıl acı yaşadıkları değil de sanki yaşamadıklarıymış gibi fırına atılıp cayır cayır yanan ateşte pişiyorlar.

Buğday tanesinin tarlaya tohum olarak atılmasından sofralarımıza gelinceye kadarki süreçte geçirdiği evreleri çok yakından bilen bir usta olarak empati yaparak düşünüyorum. Acaba bunların hepsi benim başıma gelseydi ben ne yapardım. Ya karakterimi ya da hayatımı kaybederdim dayanamazdım diyorum. Ya da insan olduğumu kulluğumu bilirdim. Hayattan almamız gereken sınavı başarabilen Bayramı yaşardım. 


Buğdayın bu meşakkatli ve zor sınavı aslında bununla da bitmiyor. Madde olarak hiç bir şeyini kaybetmiyor. Ama şekilden şekle girip yaşadığı tüm acılarının karşılığında bizlere lezzet ve enerji veriyor. Beni tamda burada can evimden vuruyor. Hayatımda tüm başarılı insanları örnek aldığım gibi nimetleri de örnek alıyor, Allah’a sonsuz şükrediyor, iyi ki insan yaratılmışım diyorum. İnsanoğlunun tahıl ve özellikle buğday ile ilişkisi insanlık tarihi kadar eskidir. 

Kaliteli mamuller kaliteli hammaddeyle olur. İnsan yaşayabilmesi ve sosyal fonksiyonlarını sürdürebilmesi için gerekli besin maddelerini bitkisel ve hayvansal kaynaklı gıda maddelerinden sağlamaktadır. Tahıl veya eski deyimle hububat, gezegenimizde var olan her madde ile birlikte bilerek veya bilmeyerek keşfederek insanoğluyla hayat yolculuğu veya kişisel ya da madde olarak gelişim yolculuğumuz var. Buğday insanoğlunun her gün her an vazgeçemediği bir nimettir. Zengin ülkelerin yüzde 78 fakir ülkelerin yüzde 98’i buğday tüketiyor.


Makale Kategorisindeki Yazılar
16 Mayıs 202212 dk okuma

Ali Babanın Karbon Çiftliği

16 Mayıs 20224 dk okuma

Çölyakla ilgili doğru bilinen 11 yanlış