“Yediğimize dikkat etmek pandemiyle birlikte hızla artan bir trend. Yani tüketiciler ağızlarından önce zihinlerini açıyorlar. Tüketiciler seçimleri konusunda daha bilinçli ve doğru gıdayı yemenin en iyi ilaç olabileceğine daha güçlü inanmaya başladılar. Rakamlar gösteriyor ki, tüketicilerin %60’ı ürünün içerik listesini kontrol ediyor ve %67’si ürünlerin mümkün olduğu kadar doğal olmasını istiyor.”

Tüketicilerin bir ekmekten bekledikleri deneyimin anlamı günümüzde çok daha derin ve duyularla ilişkili. Tüketiciler, fırıncılık sektöründen iyi bir deneyim, taze bir ürün, sürdürülebilir bir üretim modeli ve marka istiyor, üstelik bunları uygun bir maliyet ile kendisine ulaşmasını istiyor. Tüm bunların yanında beslenmesi gereken nüfus baş döndürücü bir hızla artıyor. Peki hem tüketici beklentilerini hem de yaşadığımız dünyanın ihtiyacı olan verimlilik ve sürdürülebilirliği aynı anda verebilmemiz mümkün mü?
Evet. Hem tüketici beklentilerini karşılayabilir hem de dünyamızın ihtiyacı olan sürdürülebilir bir modeli inşa edebiliriz. Çözüm biyoçözümlerde!”
Enzimlerin tüketici içgörülerine, ihtiyaçlarına uyumlanma sürecinde sektöre sağladığı faydalar saymakla bitmez.
İlk ortaya çıktığında taşla işlenen buğday, bugün son teknoloji ile katma değerli son ürünlere uzanan bir değer zincirinin ilk halkası.

Buğdayın ürüne dönüşürken ki yolculuğu her ne kadar maharetli ustalar, azimli gıda mühendisleri ve yaratıcı pazarlama ekipleri tarafından planlanıyor olsa da unun fırından nasıl bir mamul olarak çıkacağını asıl belirleyenler tüketicilerimiz. Unun içine girdiği unlu mamulleri şekillendiren şey tüketicilerimizin ihtiyaçları ve beklentileridir. Unun yolculuğu boyunca dönüştüğü katma değere parayı veren tüketici, dolayısıyla un da tüketicilerin ihtiyaçlarına ve beklentilerine göre şekilleniyor. Tüketicinin ne istediğini biliyor olmak, doğru ürünü başarılı bir şekilde piyasaya sunmak için önemli.
Un pek çok şekle, kıvama ve lezzete bürünebiliyor. Peki üretilen un nelere dönüşüyor: Bazlama, pide, pita tarzı yassı ekmeklere, somun ekmeklere, keklere, farklı hamur işlerine, tatlılara, tartlara, dondurulmuş unlu mamullere, makarnaya ve noodle’a…
Tüketimin en çok olduğu üç bölge ise sırasıyla: Avrupa, Orta Doğu ve Latin Amerika… Özellikle bu bölgede uygun maliyet önemli bir eğilim ve tüketici içgörüleri ile de kesişiyor.
Unlu mamuller genelinde pazar payının en yüksek olduğu kategoriler ise paketsiz ekmek segmentleri.
Euromonitor’un 2027 projeksiyonuna göre tüm kategorilerde büyüme öngörülüyor.

Özellikle paketli&paketsiz yassı ekmek ve makarna&noodle tarafında çok ciddi bir büyüme bekleniyor.
Özetle, tüketicilerin önünde un ve unlu mamuller deyince sürekli büyüme eğiliminde olan birçok seçenek çıkıyor.
Tüm bu ürün ve kategori çeşitliliği içerisinde tüketiciyi anlamak ve iş planlarını ona göre ortaya koymak bir adım öne çıkmak ve kategorileri büyütmek için oldukça önemli bir hal alıyor.”
Tüketiciler, enflasyonist ortamda daha seçici davranıyor
Tüketici içgörülerinden bahsederken zorlayıcı etkenlerden de bahsetmek gerekiyor. Tüketici davranışlarını etkileyen ilk küresel etkenin enflasyon olduğunu belirtmeliyim. Enflasyonist ortamlarda tüketiciler fiyata daha duyarlı hale geliyor.
Ürünlerin fiyatı artık hane halkı harcamalarını etkileyen 1 numaralı faktör haline geldi. Bugün alışveriş yapanlar her zamankinden daha akıllı bir harcama stratejisi belirlemek zorunda, çünkü ihtiyaçları olduğunu düşündükleri kategori sayısı hiç olmadığı kadar fazla.
Harcamalarını optimum seviyede yapabilmek için kesinti ve kategoriler arası tercihte bulunmak zorundalar. Harcamalarında yaptıkları kesintiler, ürün kategorileri arasında eşitsiz olabiliyor ve bazı endüstrileri, değişen tüketici davranışlarına karşı diğerlerine göre daha savunmasız bırakabiliyor.
Ve bunun sonucunda baktığımızda tüketicilerin artık daha az dışarıya çıkıp yemek yediklerini görüyoruz. Tekstil alışverişlerini yapmadıklarını görüyoruz. Bir ürünün en iyi fiyatını bulabilmek için birçok süpermarkete gittiklerini ve internet araştırması yaptıklarını veya daha uygun markalara geçiş yaptıklarını görüyoruz. Dolayısıyla bugün alışveriş sepetinde kalabiliyor olmak çok önemli. Artık markalar arasındaki rekabete ek olarak kategoriler arasında rekabet ön plana çıkıyor.
Tüketicilerin önceliği mutluluk, sağlık ve sürdürülebilirlik
İnsan yaşamının refah çerçevesinde devam edebilmesinin mental ve fiziksel sağlık kadar çevresel etkilere de bağlı olduğunu düşünüyorum. Tüketicilerin tercihlerinde kendi refah ve duyusal beklentilerinin yanı sıra dünyanın sınırlı kaynaklarını etkin kullanan kuruluşların faaliyetlerinin de önemli rol oynadığını görüyoruz. Tüm bu tablo içerisinde ekmeğin ayrı bir yeri var.
Ekmek, ekonomik durgunluk dönemlerinde doğası gereği en az etkilenen kategorilerden biri oluyor; hane halkı tüketiminin yüksek olduğu ve günlük yeme alışkanlıklarında önemli bir paya sahip olan ekmek, tüketicilerin temel gıda maddelerinden biri olmaya devam ediyor. Fakat bunca zorlayıcı etkiyi düşündüğümüzde bu durumu ne kadar sürdürebiliriz?
Bugün artan buğday fiyatları, malzeme ve enerji maliyetleri nedeniyle mevcut tabloda bir değişiklik olduğunu görüyoruz. Peki, unlu mamuller değer zinciri değişen ortama uyum sağlayacak şekilde nasıl konumlandırılabilir? Tüketici eğilimlerine kulak vermemiz gereken yer tam olarak burada başlıyor.
İşte tüm fırıncılık endüstrisi içerisinde yer alan değer zincirindeki Ar-Ge çalışmalarında dikkate alınması gereken tüketici trendlerinden en önemlileri. 21. yüzyıl bireyler açısından mutlak mutluluğun arandığı bir çağ ve mutluluğu bulmak için her taşın altına bakıyoruz, her deneyimi sahipleniyoruz. Elbette mutluluğu aradığımız yerlerden biri de damak tadımızdan geçiyor. Öte yandan; tüketiciler gıdayı salt kalori ve besin ihtiyacı olarak görmekten uzaklaşıyor; giderek artan bir şekilde yiyeceklerini tat ve doku açısından bir deneyim fırsatı olarak görüyor.
Yediğimize dikkat etmek pandemiyle birlikte hızla artan bir trend. Yani tüketiciler ağızlarından önce zihinlerini açıyorlar. Tüketiciler seçimleri konusunda daha bilinçli ve doğru gıdayı yemenin en iyi ilaç olabileceğine daha güçlü inanmaya başladılar. Rakamlar gösteriyor ki, tüketicilerin %60’ı ürünün içerik listesini kontrol ediyor ve %67’si ürünlerin mümkün olduğu kadar doğal olmasını istiyor.
Peki bu ne anlama geliyor? Tüketiciler katkı maddelerinden ve koruyucu maddelerden uzaklaşarak, şeker, katı yağ ve tuz tüketimini azaltmayı, lif, tam buğday ve faydalı tahılları daha fazla tüketmeyi istiyor. Tüketicilerin %47’si doğal ve sağlıklı konumdaki ekmekler için yüksek ücret ödemeye istekli. Dolayısıyla, etiketinizi temizlemeyi ve anlaşılmasını kolaylaştırmayı düşünüyorsanız, şimdi tam zamanı; yeni nesil daha temiz etiket ürünlerinin muhtemelen iddialarda bulunmanın ötesine geçmesi ve doğallıklarını gerçekten “kanıtlaması” gerekecek. 2022 yılında dünya çapındaki ekmek lansmanlarını derinlemesine incelediğimizde;
Lansmanların %32’sinde katkı maddesi/koruyucu bulunmadığı, %16’sında tam tahıl, %13’ünün içeriğinde azaltılmış alerjen veya alerjen içermeyen, %10’unda yüksek/eklenmiş lif olduğu görülüyor.
Yani yeni lansmanların yarısının sağlıklı bir iddiası var. Gıda artık sadece bir beslenme kaynağı değil, aynı zamanda daha iyi sağlığa aktif bir katkı sağlayan bir faktör olarak görüldüğünden, fırıncılık endüstrisinin bu talebi karşılamak için uyum sağlaması gerekiyor.
Bir diğer trend ise dünyanın yaşadığı sorunlara karşı tüketicilerin kendini sorumlu hissetmesi ve sorumluluklarını yerine getirmek adına kararları ile harekete geçmek istemesi. Dünyadaki gıdanın 1/3’ü israf ediliyor. Atık, değer zincirinin her aşamasında meydana geliyor: üretimden perakende ve evlere dağıtıma kadar. Atıkların büyük bir kısmı tüketici düzeyinde gerçekleşiyor ve tüketicilerin %61’i gıda israfını mümkün olan en iyi seviyeye indirme konusunda kendini sorumlu hissediyor. Tüketiciler, israf konusunu iki yönden değerlendiriyorlar: Çevresel etki ve tasarruf. Tüketiciler, olumlu bir etki yaratmak ve daha sürdürülebilir bir yaşam sağlamak için yaptıkları eylemlerin çevre üzerinde etkisi olduğunu ve gıda israfını azaltan eylemlerin çevrenin geleceği için öncelikli olduğunu giderek daha fazla fark ediyor. Bu bağlamda, tüketiciler şirketlerin çevreyi iyileştirmek için inisiyatif almasını bekliyor ve neredeyse tamamı, şirketlerin çevresel ayak izlerini azaltmak için inisiyatif almalarının önemli olduğuna inanıyor. Bu alanda tüketici beklentileri artıyor ve bu, tüketicilerin hayatlarında bu seçimleri yapmalarına yardımcı olmaları için markalara ve perakendecilere bir çağrı niteliği taşıyor.
Genişleme yerine verimliliğe odaklanmalıyız
Kısıtlı kaynakları ile dünyamızın bu baskıya uzun süreli olarak dayanabilmesi neredeyse imkânsız. Genişleme yerine verimliliğe odaklanmamız gerekiyor. Hem tüketici beklentilerini hem de yaşadığımız dünyanın ihtiyacı olan verimlilik ve sürdürülebilirliği aynı anda gerçekleştirebilmenin cevabının enzimlerde olduğunu söyleyebilirim.
Enzimler ile ilgili tüketiciler ve marka adına gerçekleştirilecek büyük değişimler, enzimler gibi küçük adımlarla başlayabilir. Novozymes’in biyoçözümleri sayesinde unlu mamuller daha uzun süre taze kalmasına ve gıda israfını azaltmaya yardımcı oluyoruz.
Dünya, tüketiciler ve markanız için yaratacağınız büyük değişimlere, enzimler gibi küçük adımlarla başlayabilirsiniz. Örneğin; gıda israfı ve kaybının yıllık karbon ayak izinin 3,3 milyar ton olduğu ve dünyadaki gıda atıklarının çoğunun hanelerden geldiği belirtiliyor. Biyoçözümlerimiz unlu mamullerin daha uzun süre taze kalmasına ve gıda israfını azaltmaya yardımcı oluyor. Örneğin, tazeliği koruma çözümlerinden oluşan Novamyl® ailemiz, bugüne kadar tahminen 80 milyar somun ekmeğin çöpe atılmasını önledi. Bu, tahmini olarak 45 milyon ton CO2 tasarrufu anlamına geliyor. Mikroskobik ölçekte olan enzimlerin yarattığı fark ve etkisi çok büyük.

Mikro-organizmalara, enzimlere ve hassas proteinlere dayalı en son biyoinovasyonla, fırıncılık endüstrisindeki işletmelerin performans, maliyet ve sürdürülebilirlik arasında bir dengeye oturmasına yardımcı olan çözümler yaratıyoruz.
İster olağanüstü bir duyusal deneyim ister daha sağlıklı bir profil, daha uygun maliyetli, esnek operasyonlar veya daha küçük çevresel ayak izi hedefliyor olun, hepsi için sunabileceğimiz mükemmel bir tarif bulunuyor. Fırıncılık endüstrisinde tamamen tüketici içgörüleri ile uyumlu bir portföyümüz bulunuyor. Bu sayede, tüketicilerin duyusal deneyim arayışlarına hitap ederek daha taze ve daha çekici mamuller üretmesine olanak sağlıyoruz. Hamur güçlendirici enzimler sayesinde emülgatörlerin maliyet verimliliği ve performansıyla eşleşerek lezzetli, yumuşak ve elastik dokulu, iyileştirilmiş kabuk görünümü ve iç yapısıyla ekmek kalitesini artırmaya yardımcı oluyoruz. Öte yandan enzimler ile müşterilerimizin daha temiz bir etikete de sahip olmalarına olanak sağlıyoruz. Ayrıca uygun fiyat ve operasyonel esneklik için geliştirdiğimiz biyoçözümleriz sayesinde hamurun daha düzgün işlenmesini sağlıyor ve un kalitesindeki dalgalanmaların önüne geçiyoruz. Yüksek kalite ürün sürekliliğinin gerçekleştirilmesinde rol oynayarak hamurun yapışkanlığını önlüyor ve gluten ağının güçlendirilmesine yardımcı oluyoruz.
Hiçbir girişim, inisiyatif dünyamızın geleceğini tek başına dönüştüremez, yarınımızı daha sürdürülebilir bir şekilde ancak “Birlikte” kurabiliriz. Novozymes’te değişimi yaratacak etkiyi ancak “Birlikte” gerçekleştirebileceğimize inanıyoruz. Büyüyen bir dünyada daha iyi yaşamlar için tüm paydaşlarımızla “Birlikte” biyolojik yanıtlar buluyoruz. 30 sektörde, 140 ülkede müşterilerimiz, hergün milyarlarca insanın hayatını iyileştirmek, işletmelerinin yüksek performanslı ürünler yaratmasını, maliyet verimliliği ve gezegenimizin sürdürülebilirliğini sağlamak için biyoçözümlerimizi kullanıyor.